Hindistan'da Tren Yolculuğunun İzleri

Kırılıyorum,inciniyorum,üzülüyorum ve yıpranıyorum.Bunlar kimsenin yaşamak isteyeceği duygular değildir, ama bir şekilde yaşamak zorunda kalıyorsun. Seyahat ettiğinde bunlardan uzaklaşıyorsun ama aslında nesnesi değişiyor sanki zamanla sadece.
Hindistan’da tren yolculuğu yapmayı çok seviyorum. Kendimi bir roman kahramanı gibi hissediyorum ne zaman Hindistan’da trene binsem. Başkent Yeni Delhi’den pembe şehir Jaipur’a seyahat edeceğim bugün. Trenin kalkışından 3 saat önce yola çıktım, merkez tren istasyonuna uzaklığım aslında 5 kilometre ama Yeni Delhi’de öngörülmez bir trafik olur her zaman. Uygulamadan bir tuktuk ( rikşa) çağırdım. Gelen beni bulamadı, sonra bir başkası gelince elden ödeme istedi, sonra bir başkası geldi, bindim, bir saat geçmişti bile. Tren garına ulaştım. Çok büyük ve kalabalıktı, insanlar yerlerde yatmış trenlerini bekliyorlardı. Sokak satıcıları, dilenciler, evsizler.. hindistan’da saatlerce insanları izleyebiliyorum.  O kadar aykırı görünen insanlar vardı ki; kiminin ayağından ayakkabısı yok, kiminin belinde kılıcı var, kiminin sakalları beline kadar ulaşmış, geneli bakımsız ve pejmurde görünüyordu. Hepsinin ortak özelliği gözgöze geldiğinde gülümsemesiydi. Yabancılara karşı herkes çok sempatik, yabancı biriyle selamlaşmak bile onlar için bir ayrıcalık, biraz gençse ya da  telefon kullanıyorsa da mutlaka fotoğraf çektirmek istiyorlar. Hiç kimseyi reddetmiyorum, iş para isteme olayına gelene kadar tüm sorulara cevap verip, fotoğraf çekinip zaman geçiriyorum. Zaten daha trenimin kalkmasına 2 saat var. Acıktığımı farkettim ve ordaki bir restorana girdim. Et sevmediğim için tüm yemekleri çok beğeniyorum burda, ama bu kez tatlı tuzlu salçalı bir yemek geldi. Damak tadıma hiç uymadı ama en azından denemiş oldum. Yan masama orta sınıf bir aile geldi. Masanın üzerinde bir önceki oturanlardan kalan kirliler vardı, bağırarak garsonu çağırdı, toplattı kirlileri sandalyesinde kasılarak izledi. Orta üst kesimin çalışanları ve evsizleri ezmesine defalarca şahit oldum burda. Yemeğim bittiğinde kirlilerimi kendim topladım ve garsonla göz göze geldik. Teşekkür etti bana. Biraz önce bağıran adamın kırdığı kalbi biraz olsun onarmış hissettim. Daha iyi hissederek, trenimi beklemeye koyuldum. 


Saati geldiğinde trenim gelmedi, bir buçuk saat sonunda trenim geldi. O kadar uzundu ki, 1 km vardı belki, yerimi bulmam baya zor olacaktı. 1. Ve 2. Sınıf yataklı vagonlar en sonda oluyormuş, koşarak vagonumu buldum. 4 kişilik bir kompartmanda bir yatak boştu, diğer iki yatakta eğitimli ve seküler bir çift vardı. Türk olduğumu tahmin ettiler üçüncü seferde. Sonra bir adam gelip nevresim, çarşaf ve yastık kılıfı dağıttı. Jelatinliydi ve temizdi. Çok yorgundum ve biraz uyudum. Sonra aradığım yolculuğun bu olmadığını düşündüğüm için ekonomi sınıfına doğru yürüdüm, insanlar yerlerde yatıyordu, 3 kişilik bi koltukta 4-5 kişi oturuyor, bagaj yerlerinde yatıyordu insanlar.  İnsanlar ekonomi sınıfında yolculuk için genelde bilet almıyor ve kaçak gidiyordu. Yüzlerce insan aynı trende seyahat ediyordu.  Trende yemek ve atıştırmalık satanlar geçiyordu. Her satıcı geçtiğinde bir şeyler alamayan yolcuları düşünüp üzüldüm. Aç açına gidilir miydi bunca yol. Sonra tren bozuldu ve motorları durdu. İnsanlar inmeye başladı, inmeye çekindim yapılırsa bir anda binmekte zorlanırım diye. 3-4 kere daha bozuldu. Kızıl Şehir Jaipur’a 20 km kala tren tekrar bozuldu. Ben de kapısı açık olan vagonun olduğu aralığa gittim. Uzaktan yaşlı bir kadın belirdi. Bir kolu sargıdaydı, o kadar zayıf yaşlı ve yorgun görünüyordu ki inanamadım. Vagonlara yanaşıp dileniyordu. Böyle bir coğrafyada dilencilerin fazla olmasından mütevellit para vermemeye şartlıyor insan kendini. Ama bu durumda nasıl para vermezdim, o kadar kötü biri miydim ben ? Elimi cebime attım ve 20 rupi geldi elime, kapıdan tutarak aşağı sarktım. Zar zor ellerimiz kavuştu ve parayı verdim. Gönlüm 100 rupi vermek istemişti, ya da çantamda bir sürü 500 rupi vardı. Neden çıkarıp bir tanesini vermemiştim ki? Basireti bağlanır ya insanın. Sonra elindeki baston yerine kullandığı asasına tutunarak gözden kayboldu. Ben de Sezen Aksu’dan son bakışı açtım. Üst üste defalarca dinledim. Ne zaman etkisi geçecekti, ne zaman unutacaktım ve üzüntüm azalacaktı. Hindistan’da böyle bir sürü hayat vardı zaten; ama hepsinin yaşlı bir kadında toplanmış olması beni o kadar sarstı ki…
Hayatta bu kadar drama varken üzülmemek çok zor sanırım..