Iğdır’ın eski sokaklarından yılların izlerini taşıyan bir adam var: Kulu Erol. 67 yaşındaki bu usta, sadece bir bakırcı değil; aynı zamanda bir gelenek koruyucusu. 1950 doğumlu Erol, 7 yaşında başladığı bu sanatı şimdi çocuklarına öğretirken, aynı zamanda kaybolmaya yüz tutan bir mesleğin son temsilcisi olmaktan endişe ediyor.
Bakırcılık bir yaşam tarzı
Kulu Erol, babasından devraldığı bakırcılığı, 60 yıldan fazla bir süredir büyük bir aşkla sürdürüyor. "Bu meslek benimle büyüdü. 7 yaşımda başladım, şimdi 67 yaşındayım ve hala aynı tutkuyla yapıyorum," diyor Erol, gülümsediğinde, yılların nasıl geçtiğini anlamadığını anlatıyor.
Ancak Erol’un yüzündeki gülümseme, işin ne kadar zor olduğunu da gizlemiyor. Bakırcılığın son dönemlerinde karşılaştığı zorluklar, sadece ekonomik değil; aynı zamanda kültürel bir kayıp. "Şehir büyüdü, yerler daraldı, iş yerlerimiz yıkılmaya başladı. Dükkanlar, inşaatlarla yer değiştirdi. Artık dükkanlarım bahçede. Her şey küçüldü, daraldı. Ama bu mesleği bırakmayı düşünmüyorum," diyor.
Mesleğin değeri ve sağlığa faydaları
Erol’un mesleğine olan tutkusunun ardında, sadece ustalık değil, aynı zamanda bu işin sağlığa olan faydalarına duyduğu inanç da var. "Azerbaycan'dan gelen profesörler bakırın sağlığa faydalarını anlattılar. Yemek kazanlarını bakırdan yapın dediler, çünkü bakır mikropları öldürüyor," diyor Erol. Bakır ve kalayın sağlığa olan faydaları, günümüzde artan taleplerle birleşmiş.
Bakırın değeri, eski zamanlarda olduğu gibi, günümüzde de hiç azalmamış. Ancak bu geleneksel sanatın sürdürülmesi, ekonomik sıkıntılarla da sınanıyor. "Bakır pahalı, işçilik de öyle. Hurda bakırın kilosu 250 TL, sıfır bakır ise 750-800 TL. Kalayın kilosu ise 1500 TL oldu," diyor Erol. Eskiden 30 TL'ye aldıkları kalayın şu anki fiyatı ise çok yüksek.
Tarihi eşyalar ve gelecek nesillere aktarım
Kulu Erol’un işlediği bakırdan yapılan antikalar, sadece birer eşya değil; bir kültürün, bir geçmişin saklandığı yadigarlar. Azerbaycan malı, 150-170 yıllık bakır tepsi ve ıbrıkları saklayan Erol, bu eşyaların satışa çıkmasına da karşı. "Baba yadigarı diye satmam. Bir şeyin tarihi varsa, o bana aittir. Bu mesleği yaparken aynı zamanda geçmişi de korumalıyız," diyor.
Erol, bu mesleği çocuklarına öğretmiş ve onların da aynı tutkuyla bu sanatı devam ettirmelerini sağlamış. "İki evladım var, onlar da bana yardım ediyorlar. Hem öğretmenlik yapıyorlar hem de benimle birlikte bu işi sürdürüyorlar," diye anlatıyor. Kulu Erol, torunlarına da bu sanatın izlerini bırakma konusunda kararlı. "Benden çocuklarıma, onlardan torunlarıma aktaracağım. Bırakmam, bu sanat ölene kadar devam edecek," diyor.
Tarihi eşyaları saklayın, gelecek nesillere aktarın
Kulu Erol, tüm insanlara bir çağrıda bulunuyor: "Herkes eski bakır eşyalarını, baba yadigarı olarak saklasın. Bu eşyaların değeri yalnızca maddi değil, kültürel ve tarihi bir değeri de var. Eski bakırdan yapılmış her şey, geçmişin bir parçasıdır ve bunu korumak hepimizin görevi olmalı."
Erol’un bakırcılık yolculuğu, bir meslekten çok daha fazlasını ifade ediyor. O, yıllardır kaybolan bir geleneği yaşatıyor, hem kendi nesline hem de gelecek nesillere miras bırakıyor. Kulu Erol’un mesleğine olan bağlılığı, sadece işini yapmak değil; geçmişi, gelenekleri ve kültürleri yaşatmak için verdiği bir mücadelenin simgesi.