Kültürel temsiller ve kimlik kategorileri, Türk sinemasında ve medyasında sıklıkla belirli politik ve ideolojik mücadelelerin etkisiyle yeniden şekillenmiş ve tanımlanmıştır. Özellikle Kürt kimliğinin temsili, belirli söylemsel çerçeveler ve ideolojik hatlarla ilişkilendirilerek oluşturulmuştur. Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir komedi skeci(Güldür Güldür Show), Türk sinemasında ve medyasında Kürt kimliğinin nasıl oluşturulduğu ve temsil edildiğine dair bir örnekten yola çıkarak bu cümleleri ele aldım. Skeç içerisinde kimlik belirtisi oyun sırasında cümle ile direkt yapılmasa da medya ve söylemin yarattığı temsiliyetin yarattığı algıyla ne ima edildiğini direkt anlıyoruz. Çünkü kimlik ve mekân kategorileri, politik ve ideolojik mücadelelerin etkisiyle sürekli olarak yeniden oluşturulan ve tanımlanan kategorilerdir. Bu tür çalışmalar analiz edilirken, Kürtlük ve Türklük gibi kavramların temsili, doğrudan yansıtılan bir gerçeklik değil, belirli söylemsel çerçeveler ve ideolojik hatlarla ilişkilendirilerek kurulur. Michel Foucault'dan Edward Said'e ve sonrasında Postkolonyal ve Kültürel çalışmalara kadar uzanan geniş bir repertuar, dilin, temsilin ve anlamlandırmanın doğrudan bir kopyası olmadığını, bunun yerine belirli söylemsel ve ideolojik bağlamlar içinde gerçekliği üreten süreçler olduğunu göstermiştir.
Skeç, üç farklı bölgeden gelen karakterlerin İstanbul Türkçesiyle donatılmış bir akıllı kapıyı açamayışını konu alıyordu. Karakterler arasında Kürt kimliği taşıyan biri bağırarak konuşuyor, tuvalet kapısını kırılmasını öneriyor ve ihtiyaçlarını agresif bir şekilde karşılıyordu. Bu durum, Kürt karakterlerin genellikle medyada nasıl yansıtıldığını hatırlattı: tekinsiz, saygısız ve abartılı tipler olarak. Üstelik, bu durum sadece eğlence sektörüyle sınırlı değil. Kürt kökenli kişiler, sinema ve dizi dünyasında adı anılmadan bile, kolayca teşhir edilen, alay edilen ve aşağılanan karakterler olarak karşımıza çıkıyorlar. Bu tiplemeler, toplumda var olan önyargıları pekiştirerek, ayrımcılığı normalleştiriyor.
Bu durumun arkasında yatan sebeplerin başında, devlet politikalarının etkisi de var. Kürt kimliği, yıllardır milliyetçi ve ırkçı bakış açılarıyla sınırlanmaya çalışılarak, medyada da benzer bir şekilde temsil ediliyor.
Aslında, kültürel çeşitliliğin zenginlik olduğunu ve her kimliğin saygıyla ele alınması gerektiğini unutmamalıyız. Kürt kökenli karakterler, sadece komedi unsuru olarak değil, gerçekçi ve saygın bir şekilde tasvir edilmelidir. Bu, hem toplumsal farkındalığı artırır hem de ayrımcılığı azaltır. Medya ve eğlence sektörü, toplumsal farkındalığı artırmak ve kültürel çeşitliliği desteklemek adına daha sorumlu bir rol üstlenmelidir. Kürt kimliğini aşağılayıcı ve abartılı karakterler üzerine inşa etmek yerine, gerçekçi ve çeşitli temsillerle topluma pozitif bir etki yapılabilir.