Van'ın çeşitli ilçelerinde faaliyet gösteren yaklaşık 100'e yakın taş ocağı bulunuyor. Bu taş ocakları, genellikle ponza, bims ve çimento üretimi gibi faaliyetler için kullanılırken, maden ve taş ocaklarının çevresel etkileri ve tahribatları da oldukça büyük. Taş ocakları ve maden sahalarına her gün bir yenisi eklenirken, çevreye ve insan sağlığına verdikleri zararlar da devam ediyor. Özellikle göl ve akarsu kıyılarına yakın olan taş ocaklarının tarım ve mera alanlarına, hayvancılığa verdiği zararlar her geçen gün tartışılıyor.

‘Mevcut Normlar Uygulanmalı ve Denetimler Yapılmalıdır’

Van Barosu'na bağlı çevre gönüllüsü Avukat Çağrı Çağan Yılmaz, maden çıkarma faaliyetlerinin çevreye ciddi zararlar verdiğini belirterek, “Yürürlükte olan maden kanununa göre ÇED Belgesi, mülkiyet izni, işyeri açma ve çalışma ruhsatı izinlerinin alınması gerekmektedir. Aksi halde, maden rezerv alanındaki faaliyetlerin durdurulması ve mühürlenmesi gerekmektedir. Van Gölü havzası, hem yurt içinde hem de Ortadoğu coğrafyasında özel bir alan olup, Hazar Gölü'nden sonraki en büyük göl havzasıdır. Büyüklüğünün yanı sıra, endemik türlerin barındığı ve okyanuslarda dahi olmayan, boyu 30 metreleri bulan mikrobiyalitlere de ev sahipliği yapmaktadır. Van Gölü havzasında sayı olarak toplum sağlığını etkileyecek düzeyde maden sahaları bulunmasa da bitki, toprak ve göl havzasının sağlığını etkileyen sahalar bulunmaktadır. Bu durumlarda da başvurulacak düzenlemeler Çevre ve Maden Kanunu'nda yer almaktadır. 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesine göre ‘Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya Proje Tanıtım Dosyası hazırlamakla yükümlüdürler’ hükmü yer almaktadır. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez. Proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.’ Bu düzenlemeye göre, ÇED raporunun olumlu olmaması durumunda hiçbir maden sahasının faaliyet yürütmesine izin verilemez. Çevre sorunlarına karşı atılacak en büyük adım, mevcut normların uygulanması ve denetimlerin yapılmasıdır” dedi.

Çevrenin Kasten veya Taksirle Kirletilmesi Suçu

Taş ocakları ve maden sahalarının çevre zararlarına ilişkin Ceza Kanunu'nda düzenlenen yaptırımların hem ceza hem de idari yaptırımlar olarak iki farklı şekilde olduğunu belirten Yılmaz, “Ceza Kanunu’nun 181 ve 182. maddelerinde ‘çevrenin kasten veya taksirle kirletilmesi suçu' düzenlenmiştir. Bu yaptırım, gerçek kişilere uygulanabilir. Taş ocağı veya maden sahasının faaliyetlerinden sorumlu şirket ve kurumun yetkilisine karşı uygulanacak yaptırım, Ceza Kanunu'na göre yapılacaktır. Kurum veya şirketlere yönelik de para cezalarıyla birlikte men cezaları uygulanmaktadır. Toprak, su ve çevreye ilişkin zararların tazmin boyutu da ayrıca düzenlenmekte olup, bu konuda oldukça fazla yerleşik içtihat mevcuttur. Haksız fiil, nitelik kaybına uğrayan taşınmazların sürüm değerinin karşılığının ödetilmesi, zararlı sonuçların devam etmesi gibi başlıklarla değerlendirilebilecek zarar türlerinin zamanaşımı da bulunmaktadır. Haksız fiil olarak, taş ocağının hafriyatlarının bilinçli olarak çevredeki arazilere veya göl kenarlarına dökülmesi ve nitelik kaybına uğrayan taşınmazlarda, örneğin taş ocağı sahasına yakın tarım arazilerinde oluşan toz gibi sebeplerle mahsullerin yetişmemesi gösterilebilir. Zararlı sonuçların devam etmesi başlığı ise özellikle son zamanlarda altın madenlerinin çevreye olağanüstü ve sürekli zarar verdiği siyanürle altın arama faaliyetlerinde görülmektedir. Geçtiğimiz aylarda Erzincan/İliç'te meydana gelen siyanür sızması sebebiyle bölgedeki tüm tarım arazilerinin sızma yüzünden onlarca yıl kullanılamayacağı tespit edilmiştir” dedi.

‘Kurumlar Hukuka Uymuyor’

Vali Çelik: Daha yeşil bir Hakkari için çalışıyoruz Vali Çelik: Daha yeşil bir Hakkari için çalışıyoruz

Van ve ilçelerinde onlarca taş ocağı ve çimento üretim faaliyeti yürüten işletmenin bulunduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Tüm maden faaliyetlerinde baz alınacak çevresel etki değerlendirme raporu ve ruhsat izinlerine idare mahkemelerinde açılacak iptal davaları üzerinden yol izlenmelidir. İşletmeler ikiye ayrılmalıdır: göl ve akarsu kıyısındaki işletmelerle göl ve akarsu kıyısında olmayanlar. Maden faaliyeti gösteren işletmelerin en büyük sorunu, atıklarının çevreye zarar vermeyecek şekilde deşarj edilmesidir. Bu durumda, göl ve akarsu kıyısındaki, özellikle ponza, bims ve çimento üretimi yapan işletmelerin sıvı atıkları Van Gölü'nü besleyen akarsulara ve Van Gölü'ne akıtılabilmektedir. Taş ocaklarının da en büyük çevre zararı, küçük zerrelere ayrılan taşların ocak sahası çevresinde insan sağlığına, özellikle akciğerlere vereceği zararlarla birlikte, tarımsal arazilere verdiği zararlardır. Hukuki düzenlemelerde, özellikle Çevre Kanunu çerçevesinde doğanın korunmasına yönelik düzenlemeler yeterli sayılabilir; ancak hukukun uygulanması hususunda kurumların hukuka yeteri ölçüde uyduğu söylenemez” diye belirtti.

Van'da 100'e Yakın Taş Ocağı Bulunuyor

Van Tarihi Eserleri Koruma ve Geliştirme Derneği (ÇEV-DER) Başkan Yardımcısı Arzu Dinçer de taş ocakları ve maden ocaklarının ekolojik tahribatlara, ekolojik dengenin bozulmasına sebebiyet verdiğini belirterek, “Van'da 100'e yakın taş ocağı bulunuyor. Faaliyet yürüten taş ocaklarının çevre üzerinde çok büyük olumsuzluklar yarattığı, 26-28 Aralık 2012 tarihlerinde Edremit, İpekyolu, Tuşba, Başkale, Muradiye, Çaldıran, Bahçesaray, Özalp ve Saray ilçelerinde yapılan çalışmalarla gözlemlenmiştir. Erciş, Gevaş ve Tuşba ilçeleri ile Bitlis'in Adilcevaz ve Ahlat ilçelerindeki birçok taş ocağı Van Gölü'ne sıfır noktasında bulunmaktadır. Tuşba ilçesi sınırlarında bulunan şehir merkezinden sadece 1 km uzaklıkta olan 2-3 km'lik küçük bir alanda 6 ayrı taş ocağı bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda kapalı sisteme geçilmediği, depolama alanlarında, taşımalarda ve boşaltmalarda hiçbir önlem alınmadan çalışmalara devam ettikleri, mevcut kanunlara ve yönetmeliklere uymadıkları gözlemlenmiştir. Özellikle taş ocaklarının çevrelerinde yaşayanların büyük sıkıntılar çektiği, tarım alanlarının zarar gördüğü, üretimin düştüğü, hayvanların düşük yaptığı, dolayısıyla verimlilik oranının düştüğü, aşırı tozdan dolayı halkın hastalıklara yakalandığı ortadadır” diye konuştu.

‘Van Gölü'nde Ciddi Tahribatlar Yaşanmaktadır’

Dinçer, aynı uygulamaların devam ettiğini ve vahşi üretimin tüm hızıyla arttığını belirterek, “Örneğin, Gevaş'ta bulunan taş ocağından çıkan toz yüzünden ürünler nefes alamıyor. Yola ve denize sıfır noktada yapılan bu ocak, kanunlara ve yönetmeliklere aykırıdır. Buraya ruhsat verenler ve denetleyenler de sorumludur. Erciş ve Adilcevaz arasında yapılan taş ocağı, yola sıfır noktasında kurulmuş, göle sıfır noktasında ise depolama ve yükleme alanı olarak kullanılmaktadır. Van Gölü'nün bu kadar önemsendiği ve bölgenin değeri olarak kabul edildiği bir durumda, bu tür tesislerin yapılması hem Van Gölü'ne ciddi tahribat yaratmakta hem de çıkan tozlarla doğa tahrip edilmektedir” dedi.

‘Tarım Arazilerimiz ve Hayvanlarımız Zarar Görüyor’

Taş ocaklarından kaynaklı olarak tarım ve hayvancılığın zarar gördüğünü söyleyen Erciş Çelebibağı Mahallesi sakini Hüseyin Keserci ise, “Taş ocakları yoğun toz ortamı barındırıyor. Ortama yayılan tozlar, hem bizleri hem de çalışma alanlarımızı etkiliyor. Toz ve çimentodan nefes alamaz hale geliyoruz. Tarım arazilerimiz ve hayvanlarımız zarar görüyor. İnsan ve hayvan sağlığını tehdit ediyor. Ocakların çevresinde gerekli koruma önlemleri alınmıyor. Üretim yapmakta zorlanıyoruz. Taş ocaklarının yapımına dair önlemler alınmalı” dedi.

Kaynak: Zerrin SARGUT