Nahçıvan'dan Doğu'nun kapısı Anadolu'ya kadar bir yol uzanıyor. Sağda tarihin sırrını barındıran Araz Nehri, solda ise kışın soğuğundan hiç vazgeçmeyen Ağrı Dağı bu yolu koruyor gibi görünüyor. Yol uzadıkça Ağrı Dağı sanki sizi gideceğiniz yere götürmek istiyor. Yol devam edince yol boyunca tarım ve hayvancılık açısından önemli olan bu topraklarda çalışkan insanların yaşam tarzına tanık oluyorsunuz. Kocaman Ağrı dağı kanatlarını açarak buraları kucaklamış sanki. Gözlerim önünde her ne kadar karla kaplı dağların eteklerinde, yeşilliklerle sonbaharın buluşmasını anımsatan bir sahne olsa da, hayal gücüm beni tarihin izine sürüklüyor, gözlerimin önünde gururla duruyor. Bir zamanlar nice yiğitlerin korusu olan, atların çiğnenmesiyle sertleşen, Türk askerinin kılıcının muzaffer sesine tanık olunan bu topraklarda yollar yapıldı, bahçeler dikildi.
Bu düşüncelerle Ağrı Dağı manzarasını izleyerek Iğdır merkeze ulaştık. Bir süre dinlenip Tuzluca ilçesine doğru yola çıktık. Beni buraya, antik Tuzluca'ya getiren ilgi buydu.
Tuzluca ilçesi Iğdır'a 40 kilometre uzaklıkta olup Iğdır'ın en büyük ilçesidir. Tuzlucan'ın 81 köyü var. Dağlarla çevrili ilçe, Araz'ın sağ kıyısında, deniz seviyesinden 975 metre yükseklikte bulunuyor. Iğdır'dan Tuzluca'ya doğru giderken Ağrı Dağı'nı geride bırakıp Tekali Dağı'nın manzarasını izleyerek kuzeye doğru yola çıktık. Yol boyunca kayısı bahçelerinin turuncu ve sarı yaprakları güneşin doğuşuyla parlayarak gizemli bir sonbahar resmi oluşturuyordu. Bu sahneyi izlemek ilham verici. Bu manzaraları gözlemleyerek Tuzluca ilçesine yaklaştık. Edindiğim bilgilerden yola çıkarak kadim bir Türk yurdu olan Tuzluca'nın Cumhuriyetin kuruluşu sırasında Rus işgalinden kurtulduğunu ve 1923 yılında "ilçe" adını aldığını belirtmeliyim.
1992 yılına kadar Kars'a bağlı olan Tuzluca, Iğdır ilçesi olduktan sonra Iğdır'a bağlandı. Eskiden Kulp adıyla anılan ilçe daha sonra "Tuzluca" adını aldı. Buradaki tuz madenlerinin büyük önemi nedeniyle "Tuzluca" ismini haklı çıkaran bölge, Iğdır topraklarının yüzde 35,4'ünü oluşturuyor. Tuzluca'yı ünlü yapan da buradaki tuz dağlarıdır.
16 Temmuz 2023 tarihinde Tuzluca ilçesinde 55 hektarlık alanı kaplayan tuz mağarası, yıllardır tuz üretim merkezi olarak hizmet vermektedir. 2020 yılında Iğdır Valiliği, Iğdır Üniversitesi ve Iğdır Valiliği tarafından hazırlanan projeyle "tuz arıtma merkezi" haline getirildi. Terapi Merkezi 15 Haziran 2021 tarihinde tamamlanarak “Tuz Terapi Merkezi” adı altında kullanıma açılmıştır.
Dışarıdan bakıldığında üzeri oyuklarla dağ gibi görünen bu yerlere yaklaştıkça gizemli ve büyülü bir dünyaya giriyorsunuz. Etrafı peyzajla çevrili tuz dağının girişindeki geçidi geçerek mağaraya doğru ilerledik. Mağara kapısına giden 40-50 metrelik patikanın sağında ve solunda parlak beyaz tuzların parıltısını görünce şaşırmamak mümkün değildi. Önümüzde ışıklı bir tuz yolu uzanıyordu. Biraz daha yürüdüğümüzde "fil ayağı" adı verilen devasa tuz kayalarını gördük. Bu harika yerde yürürken kendinizi başka bir dünyaya seyahat ediyormuş gibi hissedersiniz. Tuz şelalesi kümeleri ve parlayan tuz kristalleri özellikle ilgi çekicidir. Mağaranın içindeki hava serindir. Buradaki tuz kristalleri mağaranın her yerinde aynı boyut ve renkte değildi. Bazı yerlerde ise yağmur sularının da etkisiyle tuz akışı şeklinde özel bir güzellik oluşturmuştur.
Kaynaklar buradaki tuz kaya katmanlarının 30 milyon yıldan daha eski olduğunu belirtiyor. Bazı seyyahlar da seyahatnamelerinde eski Türk kavimlerinin yaşadığı bu bölgeler ve buraların mahiyeti hakkında notlar tutmuşlardır. İtalyan gezginler Ruy Gonzalez ve Claudio şunları yazdı: “Mayıs 1404'te Aras Nehri boyunca ilerlemeye devam ettik. Yolun birçok yeri engebeli ve dikti. Ertesi gün yine bir köyde kaldık. Burada dağın zirvesine bir kale inşa edilmişdi. Dağ kayalık tuz kayalarıyla kaplıydı. Çevre köylerden insanlar buradan tuz alıp yemeklerinde kullanıyorlardı."
Bu mucizevi yeraltı mağarasında 140 kişilik bir konferans salonu da hizmet veriyor. Bu salonda çeşitli etkinlik ve konferanslar düzenlenebilmektedir. Özel bir aydınlatma sistemi ve ilginç bir sahne var. Etabın dibinde küçük bir tuz gölü, berrak suyu ve kil birikintileriyle dikkat çekiyor. Buradaki su yatağı uzun yıllardır oradaydı. Güneş ışınları mağaranın üst kısımlarından sağ ve sol taraftan süzülmektedir. Bunlar daha önce bahsettiğim, dışarıdan dağ oyuklarına benzeyen yerler. Bu delikler eskiden tuz çıkarmak için giriş görevi görüyordu.
Burada nefes almanın insan sağlığında büyük rolü vardır. Astım, bronşit ve KOAH hastalarının en iyi tedavi merkezidir. Ayrıca Türkiye'nin dört bir yanından gelen ziyaretçiler için kantin, hediyelik eşya bölümü ve araçlar için yakıt ikmali istasyonu da bulunuyor. 15 Haziran 2021'de kullanıma sunuldu. O günden bu yana 300.000 kişinin ziyaret ettiği tuz terapisi merkezinde haftanın belirli günlerinde yerel sanatçılar tarafından müzik partileri düzenleniyor.
Modern ekipmanlarla donatılan mağaranın geçmişi düşünüldüğünde, büyük emek, emek ve cesaret gerektiren insan iradesi gözlerimizin önünde canlanıyor. Madende çalışan insanların emeği sayesinde tuz üretilip karavanlarla komşu ülkelere taşınarak yüksek fiyata satılıyor.
Bu gün Türkiye Cumhuriyeti'nin tuz ihtiyacı zluca tuz madenlerinden karşılanmaktadır. Tuz madeni günde 60 ton tuz üretiyor. Türkiye'nin 100 yıllık tuz ihtiyacını karşılayabilecek tuz yatağına sahip olduğu söyleniyor. Madende kaya tuzu, sal tuzu, nar tuzu ve beyaz tuz farklı formlarda paketlenerek üretilmektedir. Hatıralık eşyalar ve aksesuarlar tuz parçalarından yapılır.
İnsan emeğinin ve insan elinin dokunduğu her taş, kaya yeşerir, büyür, korunur ve nesilden nesile aktarılır. Yeraltı yolculuğumuzu tamamlayıp mağaradan uzaklaşırken aklım beni sürekli geçmişe götürüyordu. Burada gördüklerimi Nahçıvan Tuz Dağı Terapi Merkezi ve çevresindeki kayalarla karşılaştırıp, aynı şeritte yer alan bu tuz dağları kuşağının gizemini çözmeye çalışıyordum. Kim bilir belki de bu dağlar tarihin en gizli sırlarını barındırıyor.
Dede Korkut'un kopuzundan çıkan sesi, dedelerin öğütleri katmanlara sarılmış. Belki de içi tuzlu, üstü çıplak olan kayalar taşlaşıp tuzlaşmış ve gördüklerini gizlemiştir. Tuz dağları Araz'ın dingin akan gözyaşlarının, Ağrı Dağı'nın acılarının taşlaşan mekanıdır. Kim bilir tarih bu kayaların içinde neler gizlemiştir.
Sanki Allah, her köşesi tarih kokan, zamana direnen Türk topraklarına şefkatini ve sevgisini vermiş ve bu belalı yerleri ödüllendirmiş.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin milli mirasının, tarihi varlığının ve bağımsızlığının yüzüncü yılını kutluyoruz. Bu yazı bu kutlama için bir hediye olsun. Herkesin cumhuriyet yaşında olan Tuzluca'yı görmesini ve onun mucizesine tanık olmasını diliyorum.