Bayram sabahına uyandığınızda, pencerenizi açıp derin bir nefes alırsınız. O an burnunuza çiğ kokusu, kulağınıza çocukların şen kahkahaları gelir. Bayramlık giysiler içinde el öpen çocuklar, büyüklerinden harçlık alırken yüzlerinde beliren sevinç... Ancak, bu bayram sabahında, kalbimizin bir köşesinde buruk bir duygu hissediyoruz. Neden mi? Çünkü dünyanın dört bir yanında, aynı gökyüzü altında bayramın huzurunu yaşayamayan insanlar var. Bu bayram, ne yazık ki, her zamanki gibi tatlı bir mutluluk yerine acı bir gerçeklikle birlikte geliyor.
İslam alemi için bayram, aslında sevgi, kardeşlik ve dayanışmanın en yoğun şekilde yaşandığı zamanlardan biridir. Fakat bu yıl, bayramın o tatlı huzurunu, dünyanın dört bir yanında süregelen zulümler gölgeliyor. Filistin’de, mazlumların üzerine düşen bombalar, bayramın neşesini yerle bir ediyor. Ukrayna'da, savaşın soğuk yüzü, masumların hayatını alt üst ediyor. Orada, çocuklar bayram hediyeleri değil, çatışmalardan korunacak bir yer arıyor. Bu savaşlar, sadece insanların değil, hayvanların da evlerini kaybettiği, hayatını yitirdiği trajediler yaratıyor. Bayramın coşkusu, savaşın yıktığı evlerin altında eziliyor.
Rusya-Ukrayna savaşının ortasında, evlerinden uzaklaştırılan, bombaların sesleriyle büyüyen çocuklar var. O çocuklar, bayram sabahına uyanırken, belki de bir anlık sessizlikte gökyüzüne bakıp, “Acaba barış ne zaman gelecek?” diye düşünüyor. İsrail-Filistin çatışmasında, Ramallah’ın sokaklarında çocuklar ellerinde taşlarla değil, belki de bir bayram şekeriyle dolaşmak isterdi. Ancak, onların payına düşen, yıkılmış evler, terk edilmiş sokaklar.
Bu bayram sabahında, bir an durup düşünmeliyiz. Neden dünyanın bir köşesinde insanlar bayramın neşesini yaşarken, diğer köşesinde mazlumlar acı çekiyor? Neden bir yerde huzur dolu bir kahvaltı sofrası varken, başka bir yerde insanlar yiyecek ekmek bile bulamıyor? İşte bu soruların cevabı, hepimizin içini burkuyor.
Hani bir atasözü vardır: “Filler tepişir, çimenler ezilir.” İşte, dünya sahnesinde olanlar da tam olarak budur. Güçlülerin çıkar çatışmaları, sıradan insanların, masum hayvanların, şehirlerin ve doğanın zarar görmesine neden oluyor. Savaşlar, bombalar, çatışmalar; her birinde ezilen, çimen misali mazlum insanlar. Bizler, bayram sabahında ne kadar mutlu olmaya çalışsak da, bu gerçeği göz ardı edemeyiz.
Özgür bir yaşamın var olması, dinlerin, dillerin, ırkların hoşgörü ile karşılandığı bir dünya yaratılması gerekliliği, belki de şu an en çok ihtiyaç duyduğumuz şeydir. Hoşgörüyle bakmayı, farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görmeyi, barışı ve adaleti savunmayı her zamankinden daha fazla istemeliyiz. Umutlu yarınlar için daha iradeli olmalıyız; dünyaya hoşgörüyü, sevgiyi ve barışı yaymak için çaba göstermeliyiz.
Bayram, bize sabrı, paylaşmayı, dayanışmayı öğretir. Belki de bu bayram, bir araya geldiğimiz sofralarda, çocuklarımızın eline harçlık koyarken, bir an durup düşünmeliyiz. Bayramın asıl anlamını, huzurun ve barışın değerini kavramalıyız. Belki de bu bayram, sadece yakınlarımızla değil, dünyanın dört bir yanındaki mazlumlarla dayanışma içinde olmanın bir yolunu bulmalıyız.
Bu bayram, buruk olsa da bize hatırlatmalı ki, dünya hepimizin. Savaşsız, adil, barış dolu bir dünyanın hayalini kurmaktan vazgeçmemeliyiz. Çünkü bayram, en çok da umudu yeniden yeşertmek içindir.
Bayram sabahına uyanırken, kalplerimizde barışın tohumlarını yeşertelim. Unutmayalım ki, gerçek bayram, sadece bizim değil, tüm insanlığın huzur içinde kutlayabileceği bir bayramdır.